Subscribe to RSS Feed

Çocuk Olmak Çok Sıkıcı

29 Mart 2010 Pazartesi by evo



Ah sana çok kızgınım şimdi,bana söylemiş olman lazımdı bu kadar lafının içinde, hiç hatırlamıyorum;
Dudak büktüğümde her istediğimi yapanın en azından yapabileceğine dair umut verenin sadece sen olduğunu...
Aslında o kadar da güzel olmadığımı sadece senin öyle gördüğünü,
İnsanların beni sevmeyebileceklerini..
İnsanların aslında hep daima,herzaman,sürekli,mütamadiyen kendini düşündüklerini...
Aslında insanın yalnız olduğunu,cisimlere tutkunluğunun bu yüzden olduğunuü..

Saksılardaki çiçeklerin,sokaklardaki kedilerin,uçan yada uçamayan kuşların, balıkların; yeryüzündeki tüm canlıların ve hatta diğer tüm insanların da insan için olduğunu..

Haydi, atla korkma derken bana, keşke bir keresinde tutmasaydında her düşüşümde tutulmayabileceğimide öğrenseydim..

Bahçemdeki domateslerin gerçek olmadığını da hala söylemedin bana,ben hala arada sırada suluyorum onları ..

Baksana baba kış geçti...insanlara bak...hayata bak...

Kırmızı başlıklı kızı kurt yemiş,Pamuk perensesi üvey annesi öldürmeye çalısıyor,Külkedisi aç bilaç ateş başında uyukluyor,Hansel'le Gratel'i babaları terk etti,Deniz kızı aşkı için ölüyor masallar bile senden dürüstmüş bak hayatı, nasıl da anlatmışlar parlak kelimelerin içinde...

Biraz da kötülük öğretmeli insan değil mi? Kin nasıl tutlur? Nasıl güzel nefret edilir?Nasıl acımadan acıtılır? Nasıl intikam alınır?Nasıl küs kalınır?Herkese ağlanmazki baba..

Çocuk olmak çok sıkıcı artık büyümek istiyorum...

Continue Reading
0 yorum

Bir Kadını Ağlatmak

20 Mart 2010 Cumartesi by evo



Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında.
Kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya...
En az erkekler kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur.
Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.
Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan,
gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!
İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının.
Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır.
Gözleri buğulanır kadının sonra. Ağlamayacağım, der içinden.
Ama engel olamaz işte. Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler
saplamaktadır..
Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın.
İnce ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli...
Ve kadın ağlar; hem de çok! Sanmayın ki gidene ağlar kadın!
Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır.
O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın;
o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır.
Her damla, daha çok kadın yapar kadınları.Her damla bir derstir çünkü.
Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki,
değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri.
Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler. İçlerindeki zehirdir onları öldüren!
Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki!
Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.
Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.
Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler.
Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini.
Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir.
Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı...
Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında.
Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça,
o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür...
Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp,yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.
Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan...
İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye;
hepsi kariyer derdinde olan..Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.
Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki,,
o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar. Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları
adamlar, onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman!
Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların..
E o zaman niye sarılsınlar ki! Niye sarılalım ki!
Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.
Bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır.
Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır. O da kim, ne diye sormayın artık.
Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!..

Aziz Nesin

Continue Reading
0 yorum

Ne Gelir Elimizden İnsan Olmaktan Başka

16 Mart 2010 Salı by evo

 
III
Ben sanki unuttum da yaşamakta olan her şeyi
acıyı, sevinci, aşkı, o her zamanki her şeyi
derim ki vakit olmayacak, olmayacak pek şimdi
hanlarda, ve pirinç karyolalarda, ve deliksiz uykularda gibi
tadarken bir ekmeği hep, kurarken bir cep saatini
tam öyle gibi, çok alıngan birinin doyumsuz yalnızlığında
o karanlık sözlerin daha bir kesinleştiği
gibi
vakit pek olmayacak şimdi

bir bir gezindim de ben bütün mezarlıkları
zakkumları gördüm ve erguvanları
ölüler gördüm ölüler, bir avuç kemikle o sonsuz
onlar ki ne yaparlar, hiç bilmem – ben sevmem omuzlarımı
ayaklarımı da
takır da takır, takır da takır omuzlarımı
ayaklarımı
ayaklarımı, omuzlarımı
içimde yürürler doldurup uykularımı
dışımda yürürler, ki benden değiller gibi kaskatı
ah nasıl bilirim ben vakit olmadığını
yaşarken olmadığını, sonra hiç olmadığını
ve nasıl isterim ki, açınca bağrımı birden
der gibi, diyerekten: ey lazar çık dışarı!
çık dışarı, çık dışarı!
oysa ne mezarlar konuşur, ne lazar çıkar dışarı
ne de bir ses olur ağzımda: kaygılı, titrek
göstermek için sizlere yaşıyor diye insanı
ne sanki bir böcek gibi olduğum yerde kurumak
süpürün kabuklarımı!
ne öyle balıklar gibi vurmak kıyıya
döndürmek için sulara bir balık boyu yaşamı
ah nasıl bilirim ben vakit olmadığını
yaşarken olmadığını, belki hiç olmadığını
ya sonra nasıl işte, kuşkuyla soraraktan
insan, insan, insan! ben miyim, başkaları mı
ben miyim başkaları mı – yani bin köşeli, bin kıyılı
bir kavrayışla
istesek bir şey değil
istesek daha fazla
takır da takır, takır da takır omuzlarıyla
ayaklarıyla
nedir mi insan? – ya nedir sahi, biraz anlatsanıza!.
hadi anlatsanıza!
- elbette anlatırız, niye anlatmayalım
- insan mı dedik, ne dedik? haa, tamam, bize kalırsa..
- evet size kalırsa
- hiç canım, biraz oyalansanıza

ne çıkar siz bizi anlamasanız da
evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

hiçbir şey! işte çok beyaz yataklarda çok beyaz öğlen uykuları
bir suçun olmazlığı, bir elin çalmazlığı kapınızda
bir deniz – ta dibinden – süresiz duyduğunuz
kutsal ama din değil, bir tutku kafanızda

dersiniz: bir konser sonu, geçmekte yaz ikindilerinden
bir pencere sapsarı; ya sizden, ya müziğin renginden
dersiniz hiç çekinmeden
dersiniz: niye kullanmayayım ben bu duygusal zamanı
örneğin bir balkonu, oradan
balkona ekleyerekten bir dağ başını
sonra balkonla dağı
ansızın bitiştiren
öyle bir kuş sürüsü tek kuşa benzeyerekten
bir aşağı bir yukarı
niye kullanmayayım ben bu duygusal zamanı

niye kullanmayayım öylesi bir ustalıkla
bularaktan bir yüzü, okşayaraktan saçları
derim ki tam sırası, yakaraktan bir cıgara
üfleyip tutaraktan bir sürü akçıl dumanı
ve nasıl bir fiyakayla elleri cebe sokmalı
bilirim, böylece vakit olmalı

bilirim, böylece vakit olmalı
bir caddeyi kullanmalı az çok, bir göğü, bir kadeh siyah şarabı
denedim, sen varsın ya, sen olunca bir o kadar dayanıklı
yerler var, boyunca sokaklar, geçince çok duvarları
o duvarlar ki hep öyle: akasya, erzurum, askerlik fotoğrafları
ya kâğıtlar – ne de çok – çok gözlü bir deniz hayvanı kâğıtlar..
nerde bir alaska var, nerde bir alaska yok, işte onları
nerde bir afrika’yı
afrika.. ve akılda tutulan yerleşik insan kokuları
diyorum kullanmalı
o durmuş saatleri, baş başa evrensiz kalmaları
şehvetli çarşıları; çarşılar.. yağ, balık, gül yazıları
kocaman evleri sanki, bir kocaman anahtarları
bulanık bir göz gibi – tam öyle gibi – çok kaygan odaları
odalarda yan yana, erinçli, hür yatmaları
diyorum kullanmalı
“nereye? – bilmem ki..” işte o adamları
eskimiş kanları az çok, bir filmin koptuğu yeri, resimsi bakışları
peygamber soylarını, o uysal ateşleri, hurma şaraplarını
ve kutsal kitapları
öyle ya, sen varsın ya, sen olunca bir o kadar dayanıklı
bu ölümsüz kalmaları
yani bir sonsuza varmayı boyuna – biz ikimiz seninle
ama sen kimsin işte? bunu hiç sormamalı
bunu hiç sormamalı; bitmesin, sürsün diye
böylece, azıcık vakit olmalı



Edip CANSEVER
 (Ne Gelir Elimizden İnsan Olmaktan Başka-1961)

Continue Reading
0 yorum

Kimi der ki kadın...

by evo



Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşığıdım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran,
Kimi der ki çocuk doğuran,
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim, hayat arkadaşımdır.

Nazım Hikmet Ran

Continue Reading
0 yorum

Batın

9 Mart 2010 Salı by evo



Her şeyden önce madem ki insansın...mademki duyuyor düşünüyor,seziyorsun...
Büyük hakikati bulmak için gönlünü ve idrakini yoracaksın...
Duyduklarını ve bulduklarını söyleyeceksin...
Sen söyleyemezsen,ruhunun vasıl olduğu sırları,şiirlere,sazlara,semalara söyleteceksin...
Bütün bunları dahi söylenemeyecek ölçüde büyük sırlara erdiğin zaman ise...
İşte o zaman susacaksın! (Mevlana)

Continue Reading
0 yorum